TÜM İŞ KONFEDERASYONU GENEL BAŞKAN YARDIMCISI FATİH YILDIZ ADETA SARI VE SIVI YARIŞINA GİRMİŞ YÜZLERİ KARA SENDİKALARI TOPA TUTTU. YILDIZ AÇIKLAMARIN DA ;
''NE O, ZOR MU GELİYOR?
Korku dağları sarmış...
Paniklemişler.
Telaştan ağızlarının ayarı iyice bozulmuş.
Uzun süre yatan insan nasıl aniden ayağa kalkınca başı dönüp, gözü kararır ya,
İşte aynen öyle olmuşlar.
Yıllardır işçinin aidatını alıp, -işçiyi toplam sayı içerisinde 'bir rakamdan ibaret'- sayıp, kulağının üzerine yatanlar, üzerinde uyukladıkları tahtları sarsılmaya başlayınca paniğe kapılmışlar.
Bakmayın siz öyle küçümser ifadeler kullandıklarına....
Mezarlıktan korkanların türkü söylemesiyle aynı psikolojik travmayı yaşıyorlar. İnkâr la, yetmedi iftirayla ve hakaretle küçük görmeye çalışıyorlar.
Kendi inanmadıkları yalanlarla işçinin gözünü boyamaya çalışıyorlar.
Üçkâğıtçı tezgâhı kurup hayal pazarlıyorlar.
Ama nafile...
Bunu onlarda biliyorlar.
Ve can havliyle çırpınıyorlar....
Dedik ya, uyku sersemi olmuş bunlar.
Aniden uyanınca yamulmuşlar.
Beyinleri dumur olmuş.
Ne dediklerini bilmez olmuşlar.
Neymiş;
Korsan sendikalar mışşş !
Sonradan türemeymişşş !
Falan, filan mış...
Aczi yete bak aczi yete.
Cehalete bak cehalete.
Çok şükür, bir Hukuk Devletinde yaşıyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinde her sendika 6356 sayılı Sendikalar kanununa göre kurulur.
Yani; birçok şeyin korsan ı olsa da 'sendikanın korsan’ ı olamaz.
Ha, eğer korsanlıktan kastınız, işgal ettiğiniz kurumları elinizden almaya başladığımız ise o başka.
Yıllardır, aranızda parselleyip, paylaştığınız kurumlarda işçinin sırtında öyle rahat rahat saltanat sürmüşsünüz ki, en küçük sarsıntı bile rahatınızı kaçırmaya yetiyor.
Türk Medeni Kanununda 'zilyetlik' hakkı olarak ifade edilen şey, işçi için geçerli değil. Orada; maldan mülkten bahsediliyor.
İşçiden değil!
Yani; İşçi, sizin zannettiğiniz gibi, zaman aşımından dolayı kendi mülkiyetinize geçireceğiniz malınız değil.
İşçi; 4857 Sayılı İş Kanunla hak ve sorumlulukları belirlenen,
6356 Sayılı Sendikalar Kanunu ile de Sendikal Hak ve Hürriyeti güvence altına alınmış olan,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en üst Yasama Organı olan TBMM deki Milletvekillerini de,
Yürütmenin en üst makamı olan Cumhurbaşkanını da seçme hakkı ve yetkisi olan özgür bireydir.
Cümle uzun geldi de anlayamadıysan kısaca ifade edeyim;
--İşçi, senin kölen veya malın değil.
Hür iradesiyle kendi tercihlerini yapma hakkı kanunlarla garanti altına alınmış İnsan dır.
'Sonradan türemiş sendikalar' ifadesini kullanan (S)entrikatörler;
Sizi kim narkozladıysa ölçüyü fazla kaçırmış.
Hafıza kaybı yaşamışsınız.
Biz size hatırlatmış olalım;
Biz, Taşeron Köleliği döneminde, Dernekler ve Platformlar aracılığı ile mücadele ederken, sizin o anlı şanlı, kelli felli, çoğu koltuğuna kök salmış yada koltukta unutulmuş Genelll Başkanlarınızla ve hatta Eeenn Genel Başkanlarınızla da defalarca görüştük.
Kendilerine; Özellikle Kamu Kurumlarında Taşeron İşçilerin Kölelik Düzeniyle çalıştırıldıklarını,
Kanunlara ve vicdanlara aykırı uygulamaların olduğunu,
İnsanların 'siyasi ticaret malı' muamelesi gördüklerini,
Onur ve haysiyetlerinin, haysiyetsizler tarafından çiğnendiğini,
Aklı ve vicdanı olan herkesin bu düzenin kaldırılması için mücadele etmesi gerektiğini,
Dahası; İşçi Örgütü olduğunu iddia edenlerin bu mücadelenin öncüsü, lokomotifi olması gerektiğini defaatle anlattık.
Duvar a anlatır gibi,
Sağır a anlatır gibi anlattık.
Davar a anlatır gibi,
Sığır a anlatır gibi anlattık.
Duvar anladı,
Sağır anladı,
Davar anladı,
Sığır bile anladı.
Ama sizinkiler anlamadılar.
Dinliyormuş gibi yaptılar ama duymadılar.
Dilleri hep aynı cümleyi tekrarladı;
--Siz bu koşulları bile isteye çalışmaya başladınız. Şimdi de olmayacak bir hayalin peşinde geziyorsunuz. Biz olmayacak işlerle uğraşamayız. ÜSTELİK BİZ SİZDEN AİDAT TA ALAMAYIZ Kİ...---
Zaman zaman saklambaç oyunları da oynayanlar oldu bizimle.
Ankara dışında(!) olan zatı muhteremler,
Geri adım atmayacağımızı anlayınca bir anda Ankara’ya ışınlanıverdiler nasılsa.
Çoook uzaklarda olanlar, bir saate kalmadan karşımıza dikildiler.
Ama hep ezberledikleri cümleleri söylediler.
Hep içlerine dert olan duyguları dillendirdiler.
Birileri; ''Biliyorsunuz, biz hükümetin adamıyız, dolayısıyla işçi ile ilgili bir düzenleme yapılacaksa, biz hazırlarız, hükümete sunarız, onlarda yasalaştırır.
Bizim de Taşeronla alakalı bir çalışma yapma niyetimiz yok.
Dolayısıyla, siz boşa uğraşıyorsunuz.
Biz yapmadığımız sürece bu iş olmaz.
Biz de bu taşeron düzeninden memnunuz, bişey yapmayı da düşünmüyoruz.
Buyurun çay, çorba ne isterseniz için ve size biçtiğimiz kadere boyun eğip işinize gidin'' derken,
Birileri de; ''Eskiden benin şu kadar üyem vardı,
Çalışma Bakanını arayıp 'gel bi görüşelim' derdim.
Bakan ayağıma gelirdi.
Şimdi üye sayım çok düştü, elimdekileri muhafaza etmeye, koltuğumu emekli oluncaya kadar korumaya çalışıyorum.
Çalışma Bakanıyla görüşmeyi bırakın, Müsteşarıyla görüşebilmek için Sekreterinden randevu almam bir haftayı buluyor.
Hem sizin sendika hakkınız da yok.
Sizi üye yapıp aidat ta alamayız.
Boşa uğraşmış oluruz boşa'' diyerek sızlanmıştı.
………
Siz bilmiyor olabilirsiniz.
Aranızda, o günlerde oralarda olanlar da var.
Sonradan, küçük bir sıfat karşılığında 'güçlünün(!) yanında' olmayı seçenler var.
Ve bu gün bizim yol arkadaşlarımız olan birçok insan bu görüşmelerin canlı şahitleridir.
Sizin haberiniz yok mu???
Eee tabi, o zamanlar, mücadele edenler dışında iki grup daha vardı;
1. Grup; Bekle ve gör gurubu. 'Nasılsa onlar uğraşıyor, eğer başarırlarsa bizde istifade ederiz. Yok, başaramazlarsa, en azından onlar harcanır, bizde afişe olmayız.Sahiplerimizi kızdırmayız. Hem, bulmuşuz gül gibi işi. Ne var yani haraç veriyorsak, azar işitiyorsak, ayak işlerine koşturuyorsak, ay sonu maşımızı alıyoruz ya yeter' diyenler.
Sözde UYANIK(!)LAR GRUBU
2. Grup; Aman ağabeyim kızmasın grubu. 'Devletimiz/Hükümetimiz bize ne güzel iş vermiş. Ağabeyim/ Vekilim/ Başkanım da referans olmuş. Şimdi durup dururken onları kızdırmanın alemi yok ki. Hem, daha geçen akşam toplantıda; adam gibi işinize sahip çıkın, dışarıda sizin beğenmediğiniz işe girebilmek için bekleyen on binlerce insan var dediler. Hem idareyi de bizimkiler atadılar, çok sıkışırsam ağabeyime söylerim, beni idare ederler. Kadro madro hikâye. Zaten verilecekse verirler. Boşuna sivrilmeye gerek yok ki'' diyen ADAMININ ADAMLARI GRUBU
Hiiiç gücenmece, küsmece yok!
Gerçekler bazen acı dır.
Çoğu zaman da acıtır….
İşte, sizin bu gün boş boş, gevşek gevşek konuşmalarınız,
Dün başınızı kuma gömerek olan bitenden habersiz oluşunuzdan.
Daha da çok anlatırım da, siz onu da okumaya üşenirsiniz şimdi.
Biliyorum bu bile fazla uzun geldi.
Hadi Kalkın,
Bir kaç işçi daha bulun ve ''Biz hükümetin Sendikasıyız, bize üye olmazsanız hiç bir hak alamazsınız deyin.
Aman beee, niye uğraşacaksınız ki işçiyle...
Varın müdür beyin yanına.
Müdürüm, sayın vekilimin selamı var, geçen akşam beraberdik deyin yada sayın genel müdürün selamı var, biraz önce telefonla görüştük deyin yeter.
Arayıp ta aslını araştırmaya cesaret edecek hali yok ya.
Nasıl olsa, artık WhatsApp ta var.
Hemen yazar bir talimat.
Derhal şu sendikaya üyeliklerinizi yapın, yapamıyorsanız, e devlet şifrenizi gönderin biz yaparız.
Bu kıyağımızı da unutmayın der, bu iş biter.
Sıkıysa yapmasınlar.
Kim uğraşacak şimdi, teker teker işçinin ayağına gideceksin.
Her biri başka bişey soracak, eleştirecek, isteyecek....
Of be, buna kafa mı dayanır.
……
Ya da; Şöyle beş on yıl öncesinden kalma birkaç belge bulun.
İşçiye,
Hatta birazdan kimin yanına gidip te kendimi göstersen iyi olur diye planlarla kafası meşgul olan idareciye gidip ''bu kurumun tek yetkilisi bizim sendika, başka sendikaya üye olamazlar' deyiverin.
İdarecinin çok umurunda olmaz zaten.
Onun derdi başka.
İşçi mi?
Onları ikna etmek zor değil ki...
Biraz ısrar edersen, biraz hayal kurdurursan, hele bir kaç ta güzel örnek verirsen bu iş tamam.
Ne yapacak yani.
Gidip te gerçek olup olmadığını mı araştıracak.
Yıllardır olduğu gibi, yine bizin sözümüzü dinleyecek.
Üstelik sizin onyüzbinmilyon üyeniz var ki...
Çok büyüksünüz siz çooook.
Arada bir sivriler de çıkıyor.
Can sıkıyor amma, onların da icabına bakarsınız / baktırırsınız öyle değil mi?
Ya da olmadı, itibarına bakarsınız.
Bilmediğiniz / yapmadığınız iş değil ki.
Şu cu, bu cu dersiniz.
Olmadı, muhalif dersiniz,
Çömez dersiniz.
Sayıları az dersiniz.
Dersiniz işte bişeyler canım.
O da sizin uzmanlık alanınız ne de olsa….
A aaa!
Sayıları çok değil ama vurdukları yerden ses mi geliyor?
Sayıları az ama uykularınız mı kaçıyor?
Sayıları az ama ezberlerinizi mi bozuyor?
Sayıları az ama aklınıza gelmeyeni mi yapıyorlar?
Sayıları az ama teker teker işçinin yüreğine mi dokunuyorlar?
Sayıları az, paraları ve ağabeyleri de yok ama her yerde karşınıza mı çıkıyorlar?
Sayıları az ama karabasan gibi uykuda da, uyanıkken de unutamıyor musunuz?
Ay, kıyamam sizeee.
Ama yapacak bişey yok şekerim!
Bu derdin dermanı yok!
Ya kabulleneceksiniz!
Ya da KA-BUL-LE-NE-CEK-Sİ-NİZ....!!!
Tüm İşçiler,
Bir gün mutlaka TÜM İŞ diyecekler'' dedi.
TÜM İŞ KONFEDERASYONU
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
FATİH YILDIZ